Sigaramın dumanına bu sefer
saramadım seni. Bir gün tutmaktan bile haz aldığım o sigaranın midemi
bulandıracağını düşünmek bile korkunçken bu neydi şimdi? Bütün kötü
söylemlerinizi kendinize saklayıp şimdi güzelce dinleyin.
Gözünüzün önüne o kadınları getirin. Önce 20’lerden ve 30’lardan başlamalıyım. Ah o ne güzel kıyafetler! Neyse ki konumuz kıyafetler değil. Şimdi o kadını düşünün; bir bara giriyor, sakince yürüye yürüye ve elinde şimdi ki kamyoncu sigarası gibi bir sigara yok tabii, uzun bir filtresi olan slim bir sigara muhtemelen Lucky Strikes.
Kadınların içmesi gerektiğini, zayıflatıcı bir etkisi olduğunu açıklayan firma. Sırf kilo vermesi gerektiğini düşündüğü için bile sigaraya devam eden kadınlar oluşmaya başlamıştı. Tabi bu kadın daha farklı bir mizaca sahip daha farklı bir özgüvene. Saçlarının dalgalarında ki o ihtişamlı aksesuarlar bir yana o kırmızı ruju.. Ah o kırmızı ruj kimleri dile getirmez ki. Kadın nazik, kadın şimdilerde ki gibi bir obje değil, kadın kendi gibi, kadın gibi kadın. Kimseye müdana etmeden o yıllarda yavaş yavaş her şeye girişmiş olmasının verdiği özgüvenle sigarasını yakmak için çakmak taşımasına bile gerek yok. Sandalyesini çeken o adam, sigarasını yakan bir diğeri,'Bir şeyler içmek ister misiniz?'diye soran daha niceleri. Kimseye ihtiyacı yok aslında sigarası ve kendisi başlı başına bir dünya.

O hafif duman altı bir barda, o
hafif müzik, o hafif şarapla karışık bir viski kokusu, bir sürü centilmen
yakışıklı, kan kırmızısı bir ruj ve o dalgalı saçlar. Sonra 40’lardaki o kadına
tekrar bakalım. O seksilik hep var lakin 1940’larda ki savaş zamanı o bardaki bütün
yakışıklı erkekleri almış. Fabrikalar, hastaneler, bütün kurumlarda hatta
savaşta bile artık kadın var, evet kadın gibi kadınlar artık her yerdeydi!
Kadın Vivien Leigh, Hedy Lamarr’dı. Artık kadın güçlüydü ve evde oturup, çocuk
bakıp, ev işlerine koşuşturması gereken o
kadının yerini almıştı bu kadın. Kadın daha moderndi artık ama ya o sigarası? O
sigara da kadınla beraber her yerdeydi. Arkadaşlarıyla birlikteyken, işteyken,
sporda bile. Ama o barda, o barda yine başlıca bir dünyaydı her kadın.


Ve
artık 50’ler de kadın; Audrey Hepburn’dü, Marilyn Monroe’ydu, Elizabeth Taylor’dı,
Sophia Loren’di, Brigitte Bardot’tu. Ve sigaralar hep vardı bu sefer yeni
adıyla ve kadın sigarası olarak ‘Virginia Slims’. Evet artık 1965’de %33.9
kadın sigara içiyordu. Ve o bardaki kadın artık her yerdeydi. Billboardlar da,
reklamlar da, her yerde.


Ve
70’ler, 80ler, 90’lar o kadın hep elegandı. Hep klasikti. Hep bir rol modeldi.
Kendine özgü bir albenisi vardı o kadının, kendi çekiciliği, her adımında
gözünün içine bakan ayrı bir erkek her konuşmasına katılmaya çalışan ayrı bir
insan, etrafında kız çocuğu gibi arkadaş olmak için dönen diğer kadınlar hatta.
Mamafih hiç kaybetmedi o aurorasını. O hala sigarasıyla ayrı bir dünyaydı.


Şimdi
birde günümüz saçma sapan barlarını düşünün. Sigara o kadar meşrulaştı ki artık
herkesin elinde. Eskisi gibi sadece o kadınlar da ya da o adamlar da değil. 7
yaşında ki çocuğun elinde bile sigara var. Bütün sermest insanların elinde, sayısız
markadan sayısız sigara. Nerde o kadirşinas kadınlar. Nerde o zarafet, nerde o
şıklık. Herkes harfendaz, kibarlıktan eser yok. Evet belki de benim için sigara
değil, rol modeliydi haz aldığım. 20’ye yakın gün sonra ilk sigaramı, kardan
görünmeyen dünyama bakan penceremde yakınca, ağzımda bıraktığı o tat; şimdi ki
barlarda kusan kadınları düşünmekten beter miydi bilmiyorum..
Vesselam
artık sigara içemiyor muyum ya da o sigara içen rol model kadınların yokluğundan
mı her şey, yoksa hayatımızın bütün şıklığını kaybettiğimizden mi nedir bu?
Sevgilerimle
Bütün Kemiklerim’den…
0 yorum:
Yorum Gönder